Yazılar

Doğaya duyulan derin özlem.

 

Doğa diye isimlendirdiğimiz koca evren ve insan doğası diye tanımladığımız habitat. İki büyük oluşum birbirini başlatan, yücelten ve yok eden müthiş mekanizmalardır. Varlığın ve yokluğun tanımıdır. Büyük bir ormanın içindeyken ya da bir manzara resmine bakarken doğanın büyüklüğü ve muhteşemliği karşısında büyüleniriz. O anda çok karmaşık ve tanımlanması zor birçok duygu ve düşünce oluşur. Yaşamı ve ölümü aynı anda hissederiz. Varoluşu ve hiçliği hayal ederiz. O kocaman evrenin içindeki küçüklüğümüzü ve aynı zamanda kısacık hayattaki nefeslerimizin eşsizliğini fark ederiz. Bastığımız yerin ne kadar da fazla deneyime sahip olduğunu hisseder ve varoluş karşısında boyun eğeriz.

 

Tüm bu his ve düşünceler ve fazlası aslında durup etrafımıza baktığımızda zihnimizde oluşanların küçücük bir parçası bile etmeyebilir. Fakat bu yoğun duygular aynı zamanda tarifsiz bir huzuru da ikram eder bize. Küçük, ufacık bir tebessüm ve derin bir nefes ile başımızı yukarı doğru kaldırıp anlamı ararız. Anlam yüklediğimiz onca kavram aynı zamanda anlamsızlaşır.  Verimli toprakları ve doğa anayı seyrederken bize sunulan bolluğu ve bereketi kanıksarız. Aynı zamanda bir suçluluk da kaplar içimizi. Hem doğaya hem kendimize hem de tüm varoluşa. Acaba gerektiği kadar sorumluluk alabildik mi kendimiz ve varoluşumuz için? Sorgulamalar beraberinde suçluluk ve bağımsız olma arzusu getirir. Her şeyden ve herkesten bağımsız olmak. Baktığınız ve gördüğünüz muhteşem manzara sizde, “oralı” olma isteği uyandırır. Orada kalmak orada yaşamak arzusu. Tüm o karmaşadan ve kaostan uzakta sadece doğa ile ve varoluş ile baş başa ve teslim olarak yaşamak istersiniz. Zihnimizi mevcut kurgulanmış gerçeklikten ne kadar ayrıştırabilirsek o kadar fazla isteriz oralı olmayı. Fakat bilmediğimiz ya da unuttuğumuz bir gerçek vardır ki biz zaten oralıyızdır.

 

Zaten istediğimiz arzuladığımız kendimizi evimizde ve güvenli hissettiğimiz yegane yer zaten orasıdır. Biz insan eliyle bile isteye kendi memleketimizden kendi gerçek yuvamızdan ayırdık kendimizi ve şimdi de kurgulanmış bu kaosun içinden yılgın gözlerle özlem ve hasret duyuyoruz baktığımız eski evimize. Eski evimiz hala taze ve diridir. Eski evimizde hepimize yetecek kadar geniş arazi ve kaynak mevcuttur. Biz ise kendi elimizle oluşturduğumuz küçücük alanlarda üst üste sığışmak için ölüm kalım mücadelesi verme peşindeyiz. Gariptir. Beş odası olan bir eve sahipken tüm geniş ailenin evin en küçük odasında sıkışarak yaşamaya çalışması gibi. Bir de bu durumu o kadar çok kanıksamışız ki o küçücük odaya sığışmak ve orayı daha elverişli hale getirmek için türlü teknoloji ve çözüm yolları da geliştirmişiz. Katlanır masalar, yataklar gibi dar alana sığmak için yaratıcı fikirler günümüzde oldukça revaçtadır.  Koca evren diyoruz. Koca evreni bırakalım yaşadığımız dünyamızda bile o kadar çok yaşanılabilir boş arazi varken biz yine küçücük alanlara sığmaya oralarda azıcık oksijeni idareli kullanmaya çalışıyoruz. Evren dedik, dünya dedik hadi biraz daha kadrajı yakınlaştıralım, yaşadığımız ülke içinde bile daha konforlu hareket edebileceğimiz o kadar geniş araziler varken biz yine aynı öğrenilmiş çaresizlik kitabını tekrar tekrar okumaya ve gelecek nesillerimize anlatmaya devam ediyoruz.

 

Evet gelişmiş teknolojilerin ve yaşamı kolaylaştıran birçok imkanın ve seçeneğin bulunduğu kalabalık metropollerin getirdiği rahatlıkların da farkında olmak gerekiyor, inkar edemeyiz. Sadece teraziye koyulduğunda kümülatif değerlendirmede ortaya yine mutsuzluklar çıkmaktadır. Bu mutsuzluklara çözüm üretmek ve gelecek nesli mutsuzluklar üzerine inşa etmek yerine umut ve huzur tohumları ekmek gerekmektedir.

 

Uzman Psikolog H. Mert Özaydın

YAŞAM BİÇİMİNİZİ ŞİMDİ SİZ TERCİH EDİN

HEM DE HİÇ ÜCRET ÖDEMEDEN!

 

Herkes birbirine düşman, kimse kimseyi alttan alamıyor ya da almıyor. Sevmeye çalışmıyor ve kendinden saymadığı gibi bir de aşağı görüyor. Nefret üzerine inşa edilmiş bir düzende birlik olmaya çalışmak, aile olmaya, takım olmaya çalışmak ne kadar da zor. Herkes kendi hayatını sonsuz zannediyor ve sonsuz kibirle kendinde olup etrafındaki insanlarda olmayanlara dikkat kesiliyor.

 

Acaba gerçekten bir gün huzur içinde uyuyup uyanabilecek miyiz? Huzursuzluk içinde uyuyup sonsuz uykuya geçmeden umarım bu deneyimi yaşayabiliriz.

 

Evet kimse kimseye mecbur değil, kimse kimsenin derdine ya da neşesine ortak olmak zorunda da değil. Saygı ve sevgi çerçevesinde diyorduk ya hani, aslında sadece bu asgari seviyeyi tutturabilsek dahi kafi olabilecekken son yıllarda bu alt seviyeden bile oldukça uzaklaştık. Ayrıştıkça bölündük, bölündükçe yalnızlaştık ve yalnızlaştıkça diğerine kızdık. Neden bizi kabul etmedi ya da neden bizi de diğerini sevdiği gibi sevmedi diye. Bu öfke silsilesiyle baş başa kalmış, her anını bu öfkeyle yaşayan insanlarla doldu sokaklar ve evler.

 

Herkes mutsuz herkes sinirli ve tahammülsüz. Mutlu olmak lüks olmamalı. Mutlu olmaya çalışmak da lüks olmamalı. Etrafınızdaki insanlar size “Nasılsın?” diye sorduğunda gönül rahatlığıyla “İyiyim.” diyemiyorsunuz. Kendinizi iyi hissetmeyebilirsiniz, fakat iyi hissetseniz dahi biliyorsunuz ki karşınızdaki kişi de diğerleri gibi mutsuz olabilir bu yüzden sanki sizin iyi oluşunuz bir yük ya da suçmuş gibi hissettiriyor.

 

Mevcut problemlerin sorumluluğunu ona buna atmaya oldukça meyilliyiz. Bazı toplumsal konularda tek başınıza bir şeyleri değiştiremiyor olabilirsiniz buna hak veriyorum fakat bireysel olarak kendi yaşantınızda da mı hiçbir şey değiştiremiyorsunuz? Hiç mi bir şeyleri yoluna koyacak gücümüz yok? Değiştirebileceğiniz yerden başlayın. Bırakın yapamayacaklarınıza odaklanıp kendinizi çıkmaza sokmayı. Yaşadığımız hayatta her şeyin karşılığı para, ve belki de çok para, biliyorum. Bu vereceğim emsal klişe olarak algılanmasın, klişeyse de denemeden bilemeyiz içinde yatan anlamı. Düşünce şeklinizi değerlendirin. Hayata nereden bakıyorsunuz? Olumsuzluklara, yapamadıklarınıza ve gelecekte de yapamayacaklarınıza mı odaklanıyorsunuz yoksa elinizde olan imkanlar dahilinde en iyi neleri gerçekleştirebileceğinize mi? İkisini de tercih etmek ve uygulamak bedava. Hiçbir ücret talep edilmiyor, iki yoldan birini tercih edebilirsiniz. Sadece aklınızdan geçenleri şöyle bir gözden geçirin ve motivasyonunuzu düşüren, hayatı olumsuz görmenize sebep olan virüslü bakış açısını kendi gözlerinizle görün. Siz kendinizi nerede ve nasıl görüyorsunuz ya da görmek istiyorsunuz? Başlangıcı buradan yani kendinizden yapın. Herkes başkalarının gündemi ve hayatıyla meşgul, sosyal medyanın etkisinden bahsetmiyorum bile… Bırakın diğerlerini, kendinizi başkalarıyla kıyaslamaktan vazgeçin ve elinizde olana ve gerçekten yapabileceklerinize odaklanın. Eğer kıyaslamalardan ve diğerlerinin yaşantılarından sıyrılabilirseniz kendiniz ve hayatınız adına önünüzde hiçbir engel kalmadığını göreceksiniz. Kendi motivasyonunuzu yaratmak bu kadar imkansız değil.

 

Herkesin öncelikle hayat yolculuğunda tek başına olduğunu kabul etmesini tavsiye ederim. Bu düşünce beraberinde bencilliği doğurabilir, doğursun. Belli seviyede bencilliğe hepimizin ihtiyacı var. Kendinizi düşünmeden diğerleri adına bir şeyler yapmaya çalışırsanız diğerleri ilerler ve siz olduğunuz yerde kalırsınız.

 

  • Eğer bir şeyler için mücadele edecekseniz bu sizin hayatınızla ilgili bir mücadele olsun.

 

  • Eğer bir konu hakkında canhıraş tartışacaksanız gerçekten özgür iradenizle içselleştirebildiğiniz bir düşünce ya da görüş için tartıştın.

 

  • Eğer bir şeyler uğruna kendi hayatınızdan ödünler verecekseniz bu ödünü yine gerçekten kendi istediğini şeyler ya da kişiler uğruna verin.

 

Başkalarının size empoze ettiği ya da etmeye çalıştığı görüş ya da kişiler uğruna değil.

 

Hayatınız bitmemiş cümlelerle doluysa bu cümlelere öyle ya da böyle bir nokta koyun ve yeni sayfaya geçin. O eksik kalan cümleler bir noktaya ulaşmadığı taktirde zihninizde yeni bir şeyler düşünmek ya da kendinizi geliştirmek için bir boşluk bulamayacaksınız ve bu da sizin kendi kendinizi tekrar etmenize sebep olacak.

 

Yolculuğunuzda birçok olumsuzluk olabilir, varoluş bunu gerektirir. Olumsuzluk olmazsa neyi ne kadar geliştirmeniz ya da hangi konuda ne kadar güçlenmeniz gerektiğini göremezsiniz. Fakat bu olumsuzluklar karşısında yukarıda da bahsettiğim gibi hangi düşünce şeklini kabul ettiğiniz sizin sorumluluğunuzda. Olumsuzluklara takılıp kalmak da edindiğiniz deneyimin size kattığı gücü hissedip yeni deneyimlere yelken açmak da sizin sorumluluğunuzda ve ücretsiz. Para harcamadan sahip olabileceğiniz bu deneyimlerden hangisini seçeceğinize şimdi siz karar verin ve uygulayın.

 

 

 

Uzm. Psikolog Mert Özaydın